Bugün 7 Haziran 2013. Yani Taksim Gezi parkında başlayan direnişin 11.günü. Gezi parkına yapılması planlanan Topçu Kışlasına karşı başlayan ufak bir eylemin, bir çığ gibi büyüyüp tüm ülkeyi sarıp sarmalamasına tanıklık ediyoruz. Sonuçlarının ne olacağını, bu hareketin nelere gebe olacağını kimse bilmese de, ülke tarihine geçecek ve hatta hali hazırda geçmiş bir olaya tanık oluyoruz.
Peki yıllarca gençliğin umursamaz, apolitik, tepkisiz ve hatta basiretsiz oluşundan şikayet edilen bir ülkede, işler bu noktaya nasıl geldi?
Belki de tarih, bir park ve bir kaç ağacın tarihi değiştirebileceğini yazacak…
Özeleştiri yapmam gerekirse, 31 yaşına kadar hiç bir siyasi fikre veya zümreye kendini ait hissetmemiş biri olarak, ben bile 31 Mayıs’ta Beşiktaş’ta o tepkili kalabalığın arasında bulundum. Peki yıllardır bahsedilen bu apolitik gençlik nasıl oldu da birden organize oldu ve tek bir fikir etrafında birleşti?
Şahsi kanaatim şudur; apolitik olmakla suçlanan bu nesil, aslında yıllarca fikrine uygun hiç bir siyasi grubu veya kişileri bulamadı. Çocukluğumda televizyon ve gazetelerde gördüğüm siyasilere, reşit olunca sandık başında bir daha eyallah demedim. Diyemedim. Sürekli olarak değişimden bahseden bu kişilerin oturdukları koltuklardan kalkmamaktaki ısrarları ya da onların ardından gelen haleflerinin sadece şeklen bir değişim geçirmiş olmaları, ben ve benim gibi binlerce genci etkisiz eleman rolüne büründürttü.
Bir de gençliklerinde bir fikir uğruna yan komşusu ile kanlı bıçaklı olmuş, bir fikri savunmak için gerekli ekipmanların eğitim ve bilgiden geçtiğini farkedememiş ebeveynlerimizin yıllarca alenen bize yaptıkları uyarılarda bizim etkisiz, hatta görünmez eleman olmamıza etken oldu.
Yıllarca siyasi liderlerin, fikirlerin, ebeveynlerin yapamadığını, bir kaç cesur ve kararlı çevreci aktivist ile bir park yaptı.
Birey olarak ilk nefesi ciğerlerimize çektiğimiz günden bu yana aradığımız sorunun cevabını bize doğa ana verdi. Toprağa gömmemiz için herkesin çaba verdiğimiz fikirlerimiz, Gezi Parkı ile beraber çiçek açtı.
Toparlamak gerekirse; Gezi parkı için gerek İstanbul, gerekse diğer illerde yapılan gösterileri sonuna kadar haklı buluyorum. Tabi ki bi gösterilerin şiddet içermemesi gerektiğini de eklemem gerek. Olay filizlendikten, benim gibi hayatında ilk kez sokaklara dökülen gençlerin başarısının omuzlarına basarak Akm’ye bayraklarını asan siyasilere hala da tepkisizim. Polisin uyguladığı ya da uygulamak zorunda kaldığı orantısız şiddetten, onların da mutlu olmadığına inanmak istiyorum. Bir siyasinin çıkıp, artık şu gençliği de bir dinleyelim diyeceği günü sabırla bekliyorum.
31 Mayıs’ta Beşiktaş meydanında üzerimize biber gazları yağarken sadece durduk. Ne bir taş attık, ne bir taşkınlık yaptık. Yanımda duran emekli amca da, ev hanımı teyze de, üniversite öğrencileri de aynısını yaptı. Sadece durduk. Çünku tek istediğimiz, yıllarca görmezden geldikleri bizi fark etmeleriydi. Ve artık fark ettiklerini düşünüyorum…
Gezi parkında 11 gündür muazzam bir sabır gösteren ve inanılmaz bir sosyal dayanışma sergileyen herkese en içten sevgi ve saygılarımı yolluyorum.
Kapanışı her zaman olduğu gibi babalara bırakıyorum. Son zamanlardaki gözdem Gündüz Vassaf, son söz olmasa da, bu yazı için son cümleleri söylesin.
“Toplumda yapılan sınıflandırmanın aslında ayrımcılık olduğu, birbirine benzer kişilerin karışık halde olanlara göre daha az sorun çıkardığı düşünülüyor. Ayrımcılıkla, ırkçılıkla mücadele eden ülkeler aslında bu işin fitilini ilk yakanlardır.”
No comments