Yazının baÅŸlığını Charles Dickens‘tan arakladığımı söylememde fayda var. Uzun zamandır okunacak kitaplarımın arasında bulunan bu kitabı hala da okuyamadım, ama konu ile alakalı baÅŸlık olarak kullanmama engel teÅŸkil ettiÄŸini düşünmüyorum. Mart ayında iÅŸ vesilesi ile önce Ankara’yı ziyaret ettim. Pek memnun kalmadığımı daha öncede belirttim. Ankara Anadolu kulüplerinden milyon eurolara transfer edilmiÅŸ yıldız adayıydı benim gözümde. Yapması gereken patlamayı asla yapamadı ve geldiÄŸinin aksine, sessiz sedasız baÅŸka bir Anadolu kulübüne gitti. 28 Martta ise baÅŸka bir baÅŸkente geldim. Amerika’nın Ankara’sı diye bahsedilen, devlet kurumları ve müzeler ile baÅŸtan aÅŸağı örülmüş Washington D.C.ye. Ä°ÅŸ bu yazı, okuyanlara burası ile alakalı bilgi vermek için yazılmış olup, en az 10.000 dolarlık bir know-how içermektedir.YolculuÄŸun ve gezinin ince ayrıntılarından bahsedeceÄŸim için bir hayli uzun bir yazı olacağını baÅŸtan belirtmem lazım. Hatta tek parça da olmayacak sanırım. Sonuçta olur da bir gün yolunuz buraya düşerse, “aman ne yapayım? nasıl yapayım?” diye vakit kaybetmeden günlerinizi geçirmeniz okuduklarınızdan sonra daha kolay saÄŸlanabilir. Åžimdi lütfen koltuÄŸunuzu dik duruma getirin, masanızı kapatın ve kemerinizi baÄŸlayın.
Bu klasik uçak anonsunun ardından konuya ulaşımdan baÅŸlamakta fayda var. THY Washington D.C.’ye direk uçuÅŸ ile geliyor. 11 saate yakın bir uçuÅŸ süresi sizi korkutmasın, yol bir ÅŸekilde geçiyor. TK 0007 numaralı Airbus A340 ile Atatürk hava limanından 13:30 itibari ile havalandık. Uçakta bulunan Denizbank kafilesi, Türk insanının grup psikoloji ile ne kadar çirkinleÅŸebileceÄŸini bir kez daha bize kanıtladı. MaaÅŸ aldığım banka olmasına raÄŸmen diyeceÄŸim ÅŸudur; “Seni hiç sevmedim Denizbank, babanı da sevmezdim…”
Uçak havalandıktan sonra size Amerika’ya giriÅŸte kullanacağınız iki adet form dağıtılıyor ve bunların doldurulması isteniyor. Formların çok bir olayı yok. Ad, soyad, doÄŸum tarihi, pasaport numarası gibi genel bilgileri içeriyor. Bir de üzerinizde 10.000 dolardan fazla para varsa bunu belirtmeniz isteniyor. Formları doldurduktan sonra pasaportunuzun içine sıkıştırıp önünüzde bulunan ekranı kurcalamaya baÅŸlıyorsunuz. Film, müzik, yol haritası gibi hizmetleri sunan ekran yol boyunca en sıkı dostunuz oluyor. Ben filmlerin içinde I, Robot‘u bulunca inanılmaz mutlu oldum. Lakin The Dark Knight Rises‘ın Çince altyazıılı ve korsan oluÅŸu beni benden aldı.
Siz önünüzdeki ekranı kurcalarken içki ve fındık servisi fırtınadan önceki sessizliÄŸi bozuyor. Biz uçağın neredeyse en arka tarafındaydık. Benim koltuÄŸum 34. sıradaydı ve ÅŸansıma yanımda kimse oturmuyordu. Gayri resmi yollardan aldığım bilgiye göre uçakta 223 yolcu vardı ve 13 koltuk boÅŸtu. Ne mutlu ki bu boÅŸ koltuklardan biri de benim yanıma düştü. Cem Yılmaz’ın anlattığı cep telefonu hikayesinin bir tekrarına yine, yeni ve yeniden ÅŸahit oldum. Ä°nsanlar telefonlarına o kadar baÄŸlanmışlar ki, onu kapatmak kendilerine inanılmaz zor geliyor.
Ben ilk içkimi biradan yana kullandı. Soğuk biramı yudumlarken, sağlam bir türbülansa kapıldık. Kaptan pilotumuz türbülansın ardından bize konuyu çok güzel açıkladı ve ölümün bile hayırlısının gerektiğini bir kez daha düşündürttü. Bu arada ekonomi class gerçekten ekonomi. Çok havalı bir şey beklememek gerekli. Bu uzun uçuşta okumak için benim tercihim Cehenneme Övgü adlı kitaptı. Bir hayli değişik bir kafası var kitabın. Bitirdiğim zaman onunla alakalı da bir şeyler yazmayı düşünüyorum.
İçki bittikten kısa bir süre sonra yemek servisi başlıyor. Hatta daha önceden size uçuş boyunca yiyebileceklerinizi içeren ufak bir kitapçık dağıtılıyor. Bu uzun uçuş boyunca iki sefer yemek servisi yapılıyor. İlk serviste Somon Füme Yoğurtlu Börülce Salatası, Cacık, Karnıyarık veya Tavuk Şiş ve Vanilyalı Pannacotta veriliyor. Ben Karnıyarık tercih ettim ve bu tercihimden de pişman olmadım. Verilen yemeklerin hepsi muazzamdı. Özellikle Somon Füme Yoğurtlu Börülce Salatası inanılmazdı! Tek vasat olan pilavdı, onun sebebi de kurumuş olmasıydı. Yemeğin yanında içecek tercihim beyaz şarap oldu.
Yemek bittikten sonra herkes gibi içkiye yasladık sırtımızı. FotoÄŸrafta görülen ÅŸaraptan 4 adetcik içip, marine edilmiÅŸ bir et kıvamını alıp filmleri izlemeye devam ettim. Bir ara susuzluÄŸumu dindirmesi için (asla baÅŸka bir sebebi yok!) hostes hanımdan bir bira rica ettim, biranın bittiÄŸini söylediÄŸinde uçaktaki kapıları sonuna kadar açıp “Havar komÅŸular havar!!!” diye bağırmak istedim. Ama sahip olduÄŸum salon beyefendiliÄŸinden ödün vermeden koltuÄŸuma geri dönüp, inceden kestirmeye karar verdim. 1 saat kadar uyuduktan sonra ikinci yemek servisi ile uyandırıldım. Bu sefer Karides salatası, Penne makarna ve Fırın Sütlaç verildi. Fırın sütlaç o kadar ÅŸarabın üstüne, amele yanıklarının üzerine sürülmüş soÄŸuk mandıra yoÄŸurdu gibi iyi geldi.
Amerika saati ile 17:30 civarı Dulles hava limanına iniÅŸ yaptık. Kaptan pilotumuza buradan bir kez daha teÅŸekkür etmek istiyorum. Ä°niÅŸin ardından en arkada olmanın verdiÄŸi dezavantajla herkesin inmesini bekledik. Uçağı terk edip bizi pasaport kontrolünün yapılacağı alana götürmek üzere kamyon-otobüs ve uçak karışımı garip araçlara bindik. Kısa bir yolculuÄŸun ardında pasaport kontrolünün yapıldığı bankolara vardık. Kısa bir bekleyiÅŸin ardından Amerikan polisine pasaportunuzu ve uçakta doldurmuÅŸ olduÄŸunuz formlardan beyaz olanı veriyorsunuz. Daha sonra sizden parmak izinizi vermeniz isteniyor. Benden sadece saÄŸ dört parmak izi isterken, benden önceki adamdan ayak parmakları hariç tüm parmakların izini aldı. Hatta bir de fotoÄŸrafını çekti. Parmak izinizden sonra beyaz formun bir kısmı pasaportunuza ekleniyor ve bavulunuzu almak için içeriye geçiyorsunuz. Bavulları alıp çıkışa doÄŸru geçerken köpekli polisler bavullarınızı kontrol ediyor. Kontrolden kastım köpek koklayıp geçiyor. Daha sonra çıkıştan önceki son görevliye mavi formu verip kapıya doÄŸru yaklaÅŸmaya devam ediyorsunuz. Hava limanın bir kaç farklı çıkışı var. EÄŸer taksi kullanacaksanız, alt çıkıştan çıkmanız gerekiyor. Kapıdan çıktığınızda sizi artık her dünya vatandaşının ezbere çizebileceÄŸi o meÅŸhur Amerikan bayrağı selamlıyor. Amerika’da veya baÅŸka bir ülkede Türk vatandaÅŸlarını tanımanın bir yolu, hava limanından çıktıkları an sigaralarını yakmalarından geçiyor. Benle beraber olan iÅŸ arkadaÅŸlarımdan bu ritüelden geri kalmadılar. Ardından taksiye binip, otelimizin yolunu tuttuk.
Bizim geldiÄŸimiz tarihte sakuralar açtığından dolayı her yıl yapılan festival baÅŸlamıştı. Bu sebeple otellerin tüm odalarının tükenmesi bizi merkezden uzaklara götürdü. Amerika’ya geldiÄŸim ekibin Ä°stanbul’da iyi bir düşmanı olduÄŸunu düşünüyorum. Çünkü bu otel baÅŸka türlü tercih edilemez. Washington D.C. nin kuÅŸtepesi diye tabir edilen, afroamerikalı nüfusun çok yoÄŸun olduÄŸu doÄŸu kesimindeki otelimize giriÅŸ yaptığımızda Amerikan rüyasının sadece filmlerde olduÄŸunu anladık.
Åžimdilik bu kadarı yeterli. Ben müsadenizle dışarı çıkıp bir Tj Maxx‘e gideyim. Bir Georgetown yapayım. Sizin için bir yerler göreyim. OkuduÄŸum kitaptan bir alıntı ile Amerika yazı dizimin ilkine son veriyorum. Sayonara…
“Sözcükler, deneyimleri arttırmak içindir, onları sınırlamak için deÄŸil.”
No comments